11 Haziran 2010 Cuma

Bir farklı dünya yolu olmayan yolculuğumuz

Yer : Armağan - Dupnisa
Tarih : 25-28 Mayıs 2010
Seviye : Zorlu seviye ( bol inişli çıkışlı - rota boyunca çeşmeler, su kaynakları ve uygun kamp yerleri mevcut)

Nerde olduğumuzu bilmemize rağmen mağraya yaklaştığımızı hissediyoruz. Onur un isyanlarının doruğa oluştuğu zamanlar.

Son gün Dupnisaya varıp kahvaltımızın üzerine kahve keyfi yaparken.

İstanbul plakalı bir cipin bize kazık atmasına rağmen bir araç bulduk. Bizi Üsküp e kadar bırakan çifte minnettarım.

Açız mamalarımızın pişmesini bekliyoruz.

Sabah kahvaltısı için akşamdan patateslerimizi haşlıyorum.

Yolumuz üzerinde sürekli rastladığımız pınarlardan bir tanesi.

Zorlu dere geçişlerimizden biri ıslanmadan geçmeyi başardık.

Bazı yerlerden pantalonları indirmek gerketi. Onur a da burda güzel bir kıyak yaptım.

Istrancalardaki en güzel köprü yüzde yüz el yapımı baya sağlam bir köprü.

Yürüdüğümüz patikalar bize inanılmaz keyif veriyor.

Güzel bir kaynaktan su dolduruyorum. Onur başlarda bu kaynaktan su içmek istemesede dayanamayıp oda su içiyor.

El yapımı köprümüzün üstten görünümü. Köprüye giden yol olmamasıda enteresan.

İlk gün kampımızı Kadın pınarında yapıyoruz. Kamp alanımızdaki çeşmeye su içmeye gelen engerek yılanı.

Yatmadan önce biraz kitap okuyorum. Ömer Hayyamdan rubailer bir tek şarabım ve sevgilim eksik.

Karlıktan indiğimiz keyifli vadi içindeki eski bir çeşme tıkanmış olduğundan kaynak suyu çeşmenin altından akıyor. Bu bölgedeki çeşmelerin çoğu böyle bakıma ihtiyaçları var .

Kampımızda bize eşlik eden amcanın müzik ziyafeti ile keyifleniyoruz. (gözlerin hançer değilse kalbimdeki yaranın sebebi ne )
Karlıktan vadiyi izleyerek kadın pınarına doğru keyifli bir yoldan ilerlerken.

Sonunda karlık Onur un bilinci yerindemi emin değilim.

Tepeye vardığımızda hala yürüyecek yolumuzun olması Onur u biraz üzsede manzara güç veriyor.

Kazandere mağrasının girişi. İçi su dolu olduğu için giremiyoruz. Hatıra fotoğrafı çektirip yolumuza devam ediyoruz.

Bize ilginç gelen bir örümceği fotoğrafladım. Sonradan bunun zehirli bizim buralarda bulunmayan bir tür olduğunu öğrendim. Eresus cf. walckenaeria

Armağan barajı yakınlarında rastladığımız bir tür ilgimizi çekiyor. Eş seçmek için etrafta uçuşuyorlar.

Evde araştırınca bilimsel adını öğreniyorum. Nemoptera Sinuata

Manzara süper. Rüzgarı hissetmek. Yeşil ve mavi içimizi huzurla dolduruyor.

Rotamızın ilk mola yeri Armağan Barajı.

Sabab 8 de amcam ile evden harket ettik. Amcam gündüz peynircilikte çalışıyor, giderken onların satış mağzasına uğrayıp biraz ekşimik, fındık ezmesi, yumurta ve ekmek gibi eksiklerimizi tamamladık. Dingil oğlu parkında bekleyen arkadaşım Onur u da alıp armağana hareket ettik.
Yürüyüşümüze Armağan köyünden başladık. İlk molamızı hemen köyün çıkışındaki çeşmede verdik. Kırdan dönen köylü ile rotamız hakkında konuştuk. Sularımızıda doldurup hafif çıkışlı keçi patikalarından oluşan bir rotadan Armağan barajına vardık. Seti aştıktan sonra ormana dalıp daha önce Zirve dağcılık ile geldiğimiz çeşmeyi bulmaya çalıştım. Bu sefer denk getirememiştim. Çünkü çeşmeye giden hiç bir yol yoktu. Ormanın içinde saklı bir pınardı. Umarım tekrar yolum oraya düşer. Rotamızın bu kısmı genelde meşe ormanından oluşuyordu. Otların boyları dizlerimizi aşıyordu. Patikaları bulmakta baya zorlandım. Haritamızı sürekli kontrol ediyor Onur a şurda olabilir burda olabiliriz gibi fikirlerimi iletiyordum. Hem belirsizlikler hemde Onur un bu tarz bir faaliyete alışık olmaması onu hemen yormuştu. İlk molamızı bir kışlanın yanındaki güzel bir çeşmede verdik. İstememe rağmen amcamın aldığı ekşimik ve fındık ezmesini tadını hala unutamıyorum. Keyifli bir atıştırmadan sonra dereyi izleyerek kazandere mağrasının yanına vardık. Daha 9 mayısta geldiğimde mağranın içinden su akıyordu. 25 inde ise su dan eser yoktu kurumuştu. Onur kafa fenerini takıp mağraya inmeye başladı. Sonra kayan bir taş ile su sesi duyduk. Onur hemen durdu bir taş aldı ve aşağıya doğru attı mağranın içi hala su doluydu. Mağra bir sifon yapıyordu. Bu şekilde girmek çok tehlikeliydi. Hatıra fotoğrafı çekilip yolumuza devam ettik. Eğim git gide artıyordu. Sıcağında etkisiyle Onur artık zorlanmaya başlamıştı. Sürekli Onur u motive etmeye çalışıyordum. Bu tepe şu tepe o tepe ... Sonunda Karlık mağrasının yer aldığı tepeyi görmüştük. Bulunduğumuz tepedeki açıklıklarda enteresan bir örümceğe rastladım. Hemen fotoğrafladım. Sonradan örümceğin Eresus cf. walckenaeria olduğunu öğrendim. Hafif zehri olan genelde bizim buralarda görülmeyen bir türmüş. Bizi karlıktan Armutveren e doğru indirecek olan vadinin başına çantalarımızı bıraktık. Karlık mağrasında bir iki hatıra fotoğrafı çekilip Onur konumumuz hakkında bilgiler veridim. Onur un ağırmaya başlayan ayağı, sıcaklığın etkisi onu yavaşlatmaya yormaya başlamıştı. Sürekli kalan mesafeyi soruyordu. Sonunda planladığımız gibi saat 18.30 gibi Kadın pınarına kamp yapacağımız yere ulaşmıştık. Onur kendisini masanın üzerine attı. Kamp yerimizde oraya gelen mangalcılar tarafından yapılmış masa ateş alanı mevcut olması bize rahatlık sağladı. Ama her mangal yakılan yerde gördüğüm gibi burasıda çöplerle doluydu. Etraftan ateş için biraz odun topladık. Çadırlarımızı kurup yemek organizasyonuna geçtiğimiz sırada yanımıza traktörüyle yaşlı köylü bir amca geldi. Tarlasını sulamak için pınarın aktığı yerde oluşan su birikintisinden yararlanacaktı. O sulama düzeneğini kurarken bizde yemek hazırlamaya başladık. Amcayıda soframıza davet edip onun hikayeleri eşliğinde sohbete koyulduk. Bize kadın pınarının çok eskiden var olduğunu eski künklerle tepeden bu suyun getirildiğini bir bulgar kadın tarafından yapıldığını söyledi. 1960 yılında ise Benzet ailesi tarafından çeşmeye dönüştürülmüş. Benim Istrancalarda gördüğüm en eski çeşme. Suyu soğuk ve lezzetli. Yemeğimizi yememizin ardından ateşin başında sohbete koyulduk. Amca bize eski şarkılardan şarkılar söylemeye başlayınca rüzgarın ritmiyle savrulan ateş bize eşlik etmeye başladı. Gece sessizliğe bürünürken sulama işi bitmiş amca müsade isteyerek bizden ayrıldı. Lambamı yakıp biraz Ömer Hayyamın rubailerini okuyup uykuya daldım. Sabah olmuş Onur kalkmasını beklerken ateşi tekrar alevlendirdim. Kahvaltı için yumurtaları haşlamaya başladığımda etraftaki tarlalarını sulamaya gelen başka bir köylü amcaya rastladık. Ona dupnisaya gitmek istediğimizi ve bir köprüyü görmek istediğimizi söyledim. Bizi o köprünün yakınına kadar traktörüyle götürebileceğini söyledi. Kahvaltıyı askıya alıp 2 km lik bir mesaffeyi onun traktörü ile gittik. Bize yolu güzelce tarif etti. Traktörden inip tarife göre ilerledik. Etrafta hiç yol yada patika yoktu. Eğime göre dere yatağının olabileceğini düşündüğümüz yere yöneldik. Şansımıza köprü karşımızdaydı. Mükemmel görünümü olan ağaçtan yapılmış çok eski bir köprüydü bu. Üzerinden geçip soğuk suyu olan bir çeşme aradık. Çeşmeyi bulduk ama suyu akmıyordu. Uzun süre bakımsız kaldığından tıkanma olmuştu. Biraz ilerleyip bir kaynak bulduk. Onur bu kaynaktan su içmem demesine rağmen sıcağa yenik düşüp kana kana suyu içti. Orda güzel bir atıştırmanın ardından tekrar orman içlerine tarife göre ilerlemeye başladık. Ne yol vardı ne patika. Geçmemize imkan veren her yerden ilerliyorduk. Hayvan sesleri duymaya başladık. Hayvanların başında bir çoban olacağını düşünüp fikrimi Onur la paylaştığım sırada yaşlı üstü çıplak bir çoban amcaya rastladık. Bize heybesini bir kenara bıraktığını ve onu bulamadığını söyledi. Ona dupnisaya gitmek istediğimizi söyledim. Oda oraya gidemessiniz yol yok size yolu tarif edeyim Sarpdere köyüne gidin dedi. Bize yolu tarif etmeye çalıştı. Bu tarih 15 dakika sürmesine rağmen Onurla ikimiz hiçbir şey anlamadık. Haritamıza bakıp yola devam ettik. Yavaş yavaş haritamızdaki mirengi noktalarına rastlamaya başladık. Açıklığa varmış ve yakınlarında bir yol gözüküyordu. 500 metre ilerledikten sonra yol patikaya dönüştü. Uzun süre patikaları izleyerek. Karakayalar mevkiine ulaştık. Bu doğru yolda olduğumuzun bir işaretiydi. Tepede pusula ile mirengilerimizi alıp derenin kenarına inip karşıya geçtik. Haritada gözüken eğimlere göre sadece derenin batısından ilerlememiz mümkündü. Dereboyundan dere ikiye ayrılana kadar izledik. Bu sırada çok güzel kamp için uygun alanlara rastlıyor kaynak kenarlarında molalar veriyorduk. Onur yorgunluktan durduğumuz heryerde kamp yapmak istiyordu. Israrla mağraya yaklaştığımızı devam etmemiz gerektiğini söyledim.
Bazen dere geçişleri yapıyorduk. Buralar için köprüler yapıyorduk. Birinden geçerken dalın kırılması sonucu bacağıma kötü şekilde bir dal çarptı. Yumruk kadar bir yer artık mosmor olmuştu. Motivasyonumuzu bozmayıp yolumuza devam ettik. Artık açıklıklara gelmiş mağraya yakınlaşmıştık. Burda havanında kararmasıyla yanılıp dere ayrımını karıştırdık. Onuda daha önce bu rotayı Erhan arkadaşımla yürümüştüm. Kafamda simgeler canlanınca yanlış yerde olduğumuzu anladım. Onur artık yürümek istemeyince bulunduğumuz yerde kampımızı kurduk. Çorba makarna ile akşam yemeğimizi yeyip uykuya daldık. Sabah kalkar kalkmaz çadırımızı topladık. 30 dakikalık bir yürüyüşten sonra Dupnisaya vardık. Orda kamp ocağımızla patetes ve yumurtalarımızı pişirip kahvaltımızı yaptık. Jiple gelen birilerine bizi gittikleri yere kadar atıp atamayacaklarını sorduk. Bize olur dediler ve onları beklemeye başladık. İstanbul plakalı bir araçtı. Sonra onlar Dupnisadan ayrılırken yanlarına gittik bize planlarının değiştiğini yoldan arkadaşlarını alacaklarını söylediler. Bu kötü kalleşçe talihsiz bir yalandı. Onur la hüsrana uğramış beklerken oradan ayrılan bir çifte rica ettik. Araçlarını bizim rahat etmemiz için ayarladılar. Sohbetler eşliğinde onlarla Üsküpe kadar gelip oradan belediye otobüsü ile Kırklareline geldik. Benim için keyifli bir faaliyetti farklı canlılar görmüş doğaya hayran kalmıştım. Bu gezide bana eşlik eden Onur arkadaşıma teşekkür ediyorum.
Notlar : Aramağan köyü hareket 9.00 Karlık varış 16.30 Kadın pınarı kamp alanına varış 18.30
Kazaçak otu ıspanak gibi pişirilen bir ot. Kadın pınarındaki su birikintisinde bolca bulunuyor Bursa yöresinde çokça yapılırmış. Karlık otu ağutos aylarında toplanır çayı yapılırmış. Başak otuda deniyor.

0 yorum:

Yorum Gönder